7 Temmuz 2017 Cuma

half a yoga

Milo’yu istediği üzere, saat 8’de uyandırmak için yanına uzanınca yarı açık gözlerle sordu:

Kaçta kalktın ?

Beş buçukta kalktım canım.

How was your yoga honey?

Meh! İt was half a yoga 😦

Do you mean hatha yoga?

No dear it was half a yoga…* (gülüşmeler)

Evet bu sabah yogam yarım idi hakkaten de. Sıtkı’ya kalırsa hiç yapmamam gerekiyordu ama sabah uyandığımda dinç hissediyordum. Önce bir ghati meditasyon için oturdum. Meditasyonda düşünceler vardılar elbette ama kısa süre içinde düşüncelerden çok daha ilginç bir şey buldum takip edecek: pelvik taban bölgesi ile ufacık bir noktadan kurulan bir temas gittikçe yayılarak geniş bir alanı derinden bir duyumsama haline dönüştü. İnsanın bedeninin daha  evvel hissetmediği noktalarını böyle eforsuzca hissedebilmesi ne güzelmiş. Bu hissi ilk defa yaşadım, kontrol edebildiğim bir şey değil. Bunun kontrollü halini ise bandhaları uygulamayı öğrendiğimden beri çalışıyorum. Belki son günlerde derinleşen uddiyana ve belirginleşen mula’dan ötürü, belki dünkü masajda dokunulan psoazın hediyesi, belki ilk iş kendimi dinlemeye oturduğum ve dikkatimi verdiğim için…artık nerden geldiyse, hoşgelmiş.

İşte sonra da yarım yoga dediğim yogama başladım. Niyetim önce ısınmaları yapıp bir bakmaktı; nasıl hissediyorum, zorlanıyor muyum? Omuzlarımı çevirirken bulduğum alanlara güvenip devam ettim. Uzun bir anilasananın ardından kısacık da bir kurma, oradan vahniye, virastanaya…  Virastanada durumum hala viran, çok yükseğim. Başka yogacılar havaya kalkmaya çalışadursun benim gözüm hiç de öyle ters duruşlarda falan değil. Ben yere inmeye çalışıyorum daha 🙂 Sonra kendi standartlarımda uzun sayılabilecek bir at parantezi ve mangala namaskar ile kapanış. Neden öyle pat diye kapatmak geldi içimden bilmiyorum, belki sırtım ile zihnimin ortak kararı benim onayıma sunulmaksızın devreye girdi. Asana da yapmadım, meditasyon saatini on dakikaya kurup şavasanaya çekildim. Hoca gelene uçmadığım bütün günlerde birinci seri çalışmaya karar verdim bu sabah. İkinci prelüdde beni zorlayan bir şey yok. Üçüncü prelüd de hocamız gelince olgunlaşacak. İyisi mi ben balakrama ile bedenin kalıplarını kırmaya devam edeyim.

Dün oturma iznini uzatma serüvenimiz sırasında kız kardeşim aradı. Şu sıralar ailecek zorlandığımız günlerden geçiyoruz. Bana bir şey olduğu yok aslında ya, babam her zamanki gibi düştüğü dara peşinden hepimizi sürüklüyor desem daha doğru olacak. Kız kardeşim bir aile kurup bir çocuk sahibi olduğu ve anne babamdan o çocuğun bakımı için yardım aldığı için onlarla daha çok temas içinde olduğu bir düzenin içinde.  Galiba bu nedenle de daha endişeli bir zihinle yaklaşıyor olaylara. Ne yapıyorsun sorusuna uzatma başvurusu yapıyoruz diye cevap verince dayanamadı sordu: Ya uzatmazlarsa abla! Hımmm….

O söyleyinceye kadar benim aklımda böyle bir düşünce yoktu galiba. Önce bir an; yaşasın, zihnimin endişe şablonuna düşmemeyi başarmışım bu defa diye sevindimse de sonra düşündüm: ya gerçekten de uzatmazlarsa. Bu düşünce bir endişe dalgasına dönüşmeden söndü gitti. Uzatmazlarsa o zaman düşünürüz, şimdilik yapmamız gereken başvuruda bizden istenenler eksiksiz, hatasız teslim etmek. Gelgelelim arada Gamze’ye çıkışmamayı beceremedim: ”Ya, sen neden herşeyin en kötüsünü düşünüyorsun, ağzından bir gün de iyi bir şey çıkmayacak mı?”

Ben böyle davranırsam belki de çıkamaycak kızın ağzından iyi bir şey. Zaten zihni olumsuz düşünceler sarmalına saplanmış kalmış, ben de ona el vereceğim yerde parmağımı sallayarak eleştiriyor, kendisi hakkında daha da kötü hissetmesine sebep oluyorum. Çok uzun değil bir buçuk yıl önce onun yerinde ben vardım. Milo ile yeni beraber olmaya başlamıştık ve ben herşeyin, istisnasız her şeyin en kötü ihtimalini düşünüyor, kendimi gerçekleşmemiş felaketlerin kurbanı olarak görmelere doyamıyordum. O zamanlar Milo bana (tıpkı şimdi benim kardeşime yaptığım gibi) herşey aynı derecede olası, bu kötü düşünme alışkanlığının sana ne faydası var, şu huyunu bıraksan ne güzel olacak gibi şeyler söyledikçe ben çoklukla sadece şunları duyardım: Beceremiyorsun! İyi düşünmek seni kurtaracak ama sen onu bile beceremiyorsun! Senin zihnin sadece felaket senaryoları üretir başka da bir işe yaramaz!!!

Söylediklerimin onda aynı etkiyi yaratma ihtimalini telefonu kapattıktan yaklaşık bir saat kadar sonra farkettim. Bir mesaj, bir de sevdiğim bir internet sitesinden zihnin işleyişi ile ilgili bir makale yolladım hemen. Gecikmeden yanıtladı: ”Ablacım, yoladıklarını okudum. Galiba böyle şeyler okusam bana iyi gelecek. Bana zihnimi sakinleştirmeme yardım edecek bir kitap tavsiye edebilir misin?”

E kız kardeşim ne de olsa benden yeni bir jenerasyonun üyesi ve geliştirilmiş yeni sürüme sahip. Aynı yerlerde tökezlesek de çoğu zaman benden evvel ayağa kalkıyor, benim yürüdüğüm yollardan o koşarak geçiyor. Daha çabuk öğrenip daha kolay adapte olabiliyor. İstediği kitap olsun ** Canım benim ❤

İyi düşünmek, kötü düşünmekten bahsedince aklıma olumlamalar geliyor. Ben açıkçası olumlamaların bir işe yaradığını düşünmeyenlerdenim. Ama işe yaradığını düşündüğüm benzer bir sistemi sizlerle paylaşmak isterim. Geçen Ekim’de gittiğim Pantrix kursunda sabahları çalışmamıza affirmation (olumlama) değil de hocamız Panço’nun afformation (tam  olarak çeviremiyorum, böyle bir kelime yok galiba ama ne demek istediğini de anlayacağınızı düşünüyorum; kuru kuruya olumlamadan ziyade yaratım gibi bir manası varmış gibime geliyor) diye adlandırdığı bir uygulama ile başlıyorduk. Afformation yaparken üzerinde çalışmak istediğiniz bir konuyu belirliyorsunuz. Diyelim ki zekanıza çok güvenmiyorsunuz. Bu durumda çalışma cümleniz  ”Ben neden böyle zekiyim?” sorusu. Siz bu soruyu sorunca zihin hem sizin kendi zekanızı kabul ettiğinizi algılamış oluyor hem de sizi buna daha da inandırmak için kanıtlar aramak üzere işe koyuluyor.

Lafı amma uzatmışım, sayfanın altındaki sayaçta 800’lü sayıları görmeyeli çok olmuştu.Yukarıdaki öneriyi değerlendirirseniz, iyi kötü sonuçlardan haber edersiniz beni. Bak şimdi de iyi/kötü, tamam/eksik konularında yazma isteği doğdu içimde. Neyse sanghamu, o da yarına kalsın. Şimdi karşımdaki koltukta bir canımıniçi Pınar uzanıyor. Dersine yolcu etmeden yazımı postalayayım da son muhabbetlerimizi yapalım. Yarına kadar hoşçakalın!

*Yogan nasıldı canım?

Meh! Yarım yogaydı!

Hatha yoga mı demek istedin?

Yok canım, yarım yoga demek istedim. (half a yoga/ hatha yoga ses benzeşliği espirisine gülüşüyoruz)

** Ben kardeşime Berrak Yurdakul’un Ev Yapımı Bir Paraşüt kitabını vermeyi düşündüm. Başka bir öneriniz varsa bilmekten mutlu olurum 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder