30 Eylül 2014 Salı

üç yol, tek yolculuk ya da tam tersi

güzel eylül. güzel izin. şimdi izin geçmişken ve harika da geçmişken böyle rahat rahat konuşuyorum arkasından. oysa bu yaz, tatil vakti yaklaştıkça artan bir karın ağrısıydı izinde ne yapacağım mevzuu. şöyle ki; marttaki kış iznimde yine soluğu nong khai'de alıp mutlu mesut hocalarımın yamacına yerleşmişken beatrix yıldız haritamdaki transitlere bakmış ve göklerin eylül ayında bir sessiz meditasyon inzivasına gitmemi desteklediğini, eğer bu tavsiyeyi dinler de gidersem içinden geçmekte olduğum yeniden doğum sürecinde bana çok faydasının dokunacağını söylemişti. ona eylülde bir yaz iznim olduğundan bahsedince bana kendisin de defalarca gittiği suan mokh manastırının meditasyon merkezinde gerçekleştirilen on günlük sessiz meditasyon inzivalarını anlattı. bu inzivalar her ayın ilk günü başlıyor, yabancılar için düzenleniyormuş. klasik vippasana inzivalarına kıyasla daha hafif, meditasyonların daha kısa sürdüğü, arada yürüme ve ayakta durarak meditasyon yapılmasına izin verildiği ve hatta sabahları yoga yapmanın teşvik edildiği inzivalarmış. yemekler ve doğa çok güzelmiş. açıkçası benim bu yaz için planladığımdan çok farklı bir senaryodan bahsediyordu zira ben neredeyse son üç yılın bütün tatillerini ya hızır kampta ya tayland'da onların yanında yoga ile geçirdim ve bu yaz hayalimdeki tek şey denizdi. hayalim, arzum, ihtiyacım! kendimi bir yunan adasında diğerine dolanır, sahillerde yakışıklı komşu oğlanlarıyla flört eder, yemeklere yumulurken hayal ediyordum. yogaydı meditasyondu bu sefer ben onlara gitmeyivereyim de nereye gideceksem onları da yanımda götüreyim diyordum. öyle olmayacakmış : )

bir sürü bahane buldum kendime meditasyon merkezine gitmemek için. buyrun bazıları :) 

yetişmek için koşturmak gerekiyor, son dakikada yorgun ve jetlag olarak orada  olmak istiyor muyum? on gün çimentodan yatakta döşeksiz yastıksız yatıp sabah 4:30 da kalkıp bir de buna tatil mi diyeceğim? doğadan hala çok korkan ben, bloglarda okuyup aynı ortamı paylaşacağımı öğrendiğim bin türlü zehirli-zehirsiz böcek ve diğer hayvanatla, üstelik on gün boyunca canlı hiç bir şeye zarar vermemeye yemin etmiş bir halde nasıl yaşayabileceğim? yaklaşık altı aydır meditasyon yapmadıktan sonra günde toplam 8 saate yakın meditasyona acaba hangi fiziksel ve ruhsal acılarla oturabileceğim?


bütün bu sorulara rağmen içimde başka bir yerden kulak tıkayamayacağım kadar güçlü bir ses de bana git deyip durdu. git. git, bakarsın. olmadı bırakır çıkarsın. samimiyetle söylüyorum; herşeye rağmen gidecektim. ama nasıl olduysa son anda samui adasında başka bir meditasyon merkezinin (dipa bhavan) 3 günlük invivasından haberdar oldum. böylelikle iznin başında bir haftayı çok özlediğim datça'da geçirip oradan dipa bhavana gider son haftayı da betarix ile panchonun yanında geçirebilirdim. hemen konformist bir aydınlanma yaşadığımı itiraf etmeliyim; zaten budizm de orta yolu bulmak değil miydi? the holy middle path :) bu fikre ne kadar kısa zamanda ikna olduğumu anlatamam. 

sonuç:

datça muhteşemdi. üçüncü günün sonuna doğru nihayet bedenimin gerginliğini usul usul bırakmaya başladığını hisedebildim...

dipa bhavan'a dinlenmiş gittim böylelikle. kısaymış inziva, benim tahmin ettiğimden de kısacıkmış. daha uzununa cesaret edemediğime hayıflandım biraz ama en azından önümüzdeki yıl daha uzun bir retreat için niyetimi belirlemiş oldum.

nong khai'da bu sefer iyice eve dönmüş gibi hissettim. tayland'da yapılan darbeden midir, düşük sezonda olduklarından mıdır (daha evvelki ziyaretlerim ekim, mart ve şubatta idi)  bilmem kasaba bu sefer çok boş geldi bana.  iyi ki de öyleymiş zaten hocalarım ve bir iki tanıdıktan başka kimseyle soyalleşesim yoktu. bazı sabahlar 5te çalan alarmı kapatıp uyumaya devam etmek istemiş olsam da 6 da başlayan  meditasyon, pranayama, asana ve sohbetlerde panchoyla yanlız olmaktan çok zevk aldım. öğleden sonraları da beatrix ve benim gibi ikinci seviye reiki inisiasyonu almak üzere orada olan j. ile birlikte geçti. hepi topu 6 kısa gün...yine bu sefer hocalarıma veda ederken onlardan ayrılıyormuş gibi hissetmedim hiç. bilmiyorum belki de içimde birşeyler  duruluyor, olgunlaşıyor... belki altı yıllık ilgim, emeğim, adanmışlığım tomucuklanıyor  yavaş yavaş.....mırıldanıyorum ''gonna wake up one morning, gonna find me a shovel, gonna dig me a hole, gonna plant me a seed...gonna water that seed straight from the holy river...nurture it with love until it grows into a tree''