Şarkı her bahar aşık olurum diyor, biliyorum ama bendeniz her sabah aşık olurum.
Uyandığım yeni güne aşık olurum. Hele de yeni bir yerde gözerimi
açıyorsam daha derinden hissederim sanki bu aşkı. Sabahları erken kalkarım. Kaçta
uyursam uyuyayım gün ortasını uykuyla geçirdiğim enderdir. Geceleri geç saate
kadar uyanık kalmak zorunda olmaktan hiç haz etmem. Gece uçuşları kabusumdur.
Her ay programımı alır ezberlerim. O düzensiz uyanışlar, uyuyuşlar arsında bir
düzen bir denge keşfetmeye çalışırım. İki gün sonra ne uçuşları olduğunu
bilmeyen arkadaşlarım vardır. Onların vurdum duymazlığına, rahatlığına zaman
zaman özensem de benim içimde aslında bir memur yaşantısına özlem duyan bir yan
vardır. Memur yaşantısından kastım düzendir. Hayallerimde her sabah aynı saatte
uyanıp her gece aynı saatte uyuyunan bir hayat var. Bilmiyorum, belki hayatım
bu denli düzensiz olmasa böyle bir özlemim de olmazdı.
Kuşkusuz, benim uyanmayı sevdiğim kadar uyumayı seven başkaları
vardır. Gece uyanık olmak benim için nasıl işkenceyse, güneşle uyanmak da onlar
için aynıdır. Ama işte en uykuyu sevenimiz bile eninde sonunda uykuya doyar da sabah,
öğlen ya da akşam bir saatte illa uyanır ya, acaba hangi hislerle uyanır? Her
sabah böyle heyecanla uyanmak
bazılarının özlem duyduğu bir şeyken bazılarının umurunda dahi
olmayabilir. Yine de biliyorum ki hayatı biraz da çekilir, biraz daha heyecan verici deneyim olarak
yaşayabilmek için ilaç kullanan bir sürü insan var. Dünya, hele de bizim son
yıllarda içinde yaşadığımız haliyle, kolay bir yer değil artık. Sevgili hocamın
da çok güzel söylediği gibi gelecek ürkütücü bir canavar gibi. Umutlu olmak kolay değil. Şimdi bütün
bu ahval ve şerait içinde ben kalkıp da ‘’sabahları çok mutlu ve heyecanlı
uyanıyorum ve bu sandığınız kadar iyi bir şey değil’’ deyince sanki şımarıklık
ediyorum sanabilirsiniz. Sanmayasınız diye size halimi anlatasım var.
Ben doğarken zorlu bir kış yavaş yavaş geride kalıyor, bahar
kendini hafiften hissettiriyor ve güneş koç burcunda yükseliyormuş. Sabahları
bu kadar sevmemin nedenlerinden biri başlangıçlara bayılan (ve bitişleri hep
yüzüne gözüne bulaştıran) bir koç burcu
insanı oluşum olabilir yani. Güneş koç
burcunda yükselmekte iken ay da ikizler burcuna henüz giriş yapmışmış. Belki bu
da yeni şeylere olan merakımı açıklamakta yardımcı olabilir. Bence bu ikili
aynı zamanda yirmi yıldır, zaman zaman
şikayet etsem de, hala çok severek hosteslik yapmamın sebeplerindendir.
Çünkü her uçuşta hem iş arkadaşlarım hem müşterilerim değişir. Bu şartlar
altında aynı yere yüzüncü defa gidiyor olsam da o yer artık bambaşka bir yerdir
ve her uçuş bambaşka bir deneyimdir. Tıpkı her gün yaptığım yoga gibi; her gün
tıpatıp aynı hareketleri yapsam da her gün bambaşka biriyimidir ve her gün bambaşka olur yogam. O değişmese de ben değişirim dolayısıyla
ilişkimiz değişir.
Belki her sabah içimde ‘’yaşasın şimdi yeni bişey başlıyor,
şimdi yeni bişey başlıyor’’ diye dans eden birşeylerin sesine uyanıyorumdur : )
Böyle söyleyince kulağa hoş geliyor
olabilir ama bu şarkılı dansa her hücrenin katıldığını ve akort edilmemiş bu
koronun bir süre sonra kafamda yarattığı uğultuyu düşünmenizi istesem
şikayetimin sebebini dair bir fikir
verebilmiş olurum belki size. Bu durumda bu sesi dinlemeye devam etmek yerine
dışarıya kulak vermek isterim. Sabah
uyanır uyanmaz haberlere, gazetelere, facebooklara falan yönelmemin sebebi
pekala bu olabilir. Acaba dünyada neler olmaktadır? Başka insanlar nerlerde, ne
hallerdedirler? O heyecanla gözlerimi açtığım dünya acaba bu sabah nasıl bir
yerdir? Dünyanın halini merak ve bu bilgiye akıllı telefonu aracılığıyla
ulaşmaya çalışan ben bu hafta nihayet anladım ki dünya akıllı telefonumun
içinde değil. Dünya kapının dışında. Onu anlamak için tuşlara dokunmak yerine
dışarı çıkmam, ekrana bakmak yerine gökyüzüne, kuşlara, denize, insanlara
bakmam lazım. Her sabah merak ve heyecanla uyandığım ama yine sosyal medyada
dakikalar harcadım diye kendimi azarlayarak (bakınız geçen yazının tamamı)
devam ettiğim günlerimin akışını değiştirmek için yapmam gereken dışarı,
sokağa, dünyaya çıkmak. Herşeyden önce; yogadan, kahveden, kitaptan,
meditasyondan önce. İçimde taşan o enerji ancak öyle dengeleniyor. Önce öforik
sonra yorucu o hallerim sakinleşiyor. Hayat hem benim için hem etrafımdakiler
için daha kolay oluyor. Sonra yaptığım herşey daha derinden ve daha gerçek
oluyor. En başta kendimle sonra dünyayla ilişkim. Yogam.
Bu hafta İstanbul’da kar var. Bu sıralar İstanbul’da sürekli oraya gitme
buraya gitme diye uyaran, birbirini
korumak isterken daha da korkutan insanlar var. Yine de sabah uyanıp geceden
kaloriferin üzerinde kuruttuğum ayakkabılarımı giyiyorum. Dışarı çıkıyorum.
Mahallede bir tur atıyor bazen deniz kenarına iniyorum. Gün sonra başlıyor.
Sabahlara olan aşkım öğlenlere sarkıyor…