8 Ocak 2017 Pazar

ben her sabah aşık olurum...


 Şarkı her bahar aşık olurum diyor, biliyorum ama bendeniz her sabah aşık olurum.  Uyandığım yeni güne aşık olurum. Hele de yeni bir yerde gözerimi açıyorsam daha derinden hissederim sanki bu aşkı. Sabahları erken kalkarım. Kaçta uyursam uyuyayım gün ortasını uykuyla geçirdiğim enderdir. Geceleri geç saate kadar uyanık kalmak zorunda olmaktan hiç haz etmem. Gece uçuşları kabusumdur. Her ay programımı alır ezberlerim. O düzensiz uyanışlar, uyuyuşlar arsında bir düzen bir denge keşfetmeye çalışırım. İki gün sonra ne uçuşları olduğunu bilmeyen arkadaşlarım vardır. Onların vurdum duymazlığına, rahatlığına zaman zaman özensem de benim içimde aslında bir memur yaşantısına özlem duyan bir yan vardır. Memur yaşantısından kastım düzendir. Hayallerimde her sabah aynı saatte uyanıp her gece aynı saatte uyuyunan bir hayat var. Bilmiyorum, belki hayatım bu denli düzensiz olmasa böyle bir özlemim de olmazdı.

Kuşkusuz, benim uyanmayı sevdiğim kadar uyumayı seven başkaları vardır. Gece uyanık olmak benim için nasıl işkenceyse, güneşle uyanmak da onlar için aynıdır. Ama işte en uykuyu sevenimiz bile eninde sonunda uykuya doyar da sabah, öğlen ya da akşam bir saatte illa uyanır ya, acaba hangi hislerle uyanır? Her sabah böyle heyecanla uyanmak  bazılarının özlem duyduğu bir şeyken bazılarının umurunda dahi olmayabilir. Yine de biliyorum ki hayatı biraz da çekilir,  biraz daha heyecan verici deneyim olarak yaşayabilmek için ilaç kullanan bir sürü insan var. Dünya, hele de bizim son yıllarda içinde yaşadığımız haliyle, kolay bir yer değil artık. Sevgili hocamın da çok güzel söylediği gibi gelecek ürkütücü bir canavar gibi. Umutlu olmak kolay değil. Şimdi bütün bu ahval ve şerait içinde ben kalkıp da ‘’sabahları çok mutlu ve heyecanlı uyanıyorum ve bu sandığınız kadar iyi bir şey değil’’ deyince sanki şımarıklık ediyorum sanabilirsiniz. Sanmayasınız diye size  halimi anlatasım var.

Ben doğarken zorlu bir kış yavaş yavaş geride kalıyor, bahar kendini hafiften hissettiriyor ve güneş koç burcunda yükseliyormuş. Sabahları bu kadar sevmemin nedenlerinden biri başlangıçlara bayılan (ve bitişleri hep yüzüne gözüne bulaştıran)  bir koç burcu insanı oluşum olabilir yani.  Güneş koç burcunda yükselmekte iken ay da ikizler burcuna henüz giriş yapmışmış. Belki bu da yeni şeylere olan merakımı açıklamakta yardımcı olabilir. Bence bu ikili aynı zamanda yirmi yıldır, zaman zaman  şikayet etsem de, hala çok severek hosteslik yapmamın sebeplerindendir. Çünkü her uçuşta hem iş arkadaşlarım hem müşterilerim değişir. Bu şartlar altında aynı yere yüzüncü defa gidiyor olsam da o yer artık bambaşka bir yerdir ve her uçuş bambaşka bir deneyimdir. Tıpkı her gün yaptığım yoga gibi; her gün tıpatıp aynı hareketleri yapsam da her gün bambaşka biriyimidir ve  her gün bambaşka olur yogam.  O değişmese de ben değişirim dolayısıyla ilişkimiz değişir.

Belki her sabah içimde ‘’yaşasın şimdi yeni bişey başlıyor, şimdi yeni bişey başlıyor’’ diye dans eden birşeylerin sesine uyanıyorumdur : )  Böyle söyleyince kulağa hoş geliyor olabilir ama bu şarkılı dansa her hücrenin katıldığını ve akort edilmemiş bu koronun bir süre sonra kafamda yarattığı uğultuyu düşünmenizi istesem şikayetimin sebebini dair bir  fikir verebilmiş olurum belki size. Bu durumda bu sesi dinlemeye devam etmek yerine dışarıya kulak  vermek isterim. Sabah uyanır uyanmaz haberlere, gazetelere, facebooklara falan yönelmemin sebebi pekala bu olabilir. Acaba dünyada neler olmaktadır? Başka insanlar nerlerde, ne hallerdedirler? O heyecanla gözlerimi açtığım dünya acaba bu sabah nasıl bir yerdir? Dünyanın halini merak ve bu bilgiye akıllı telefonu aracılığıyla ulaşmaya çalışan ben bu hafta nihayet anladım ki dünya akıllı telefonumun içinde değil. Dünya kapının dışında. Onu anlamak için tuşlara dokunmak yerine dışarı çıkmam, ekrana bakmak yerine gökyüzüne, kuşlara, denize, insanlara bakmam lazım. Her sabah merak ve heyecanla uyandığım ama yine sosyal medyada dakikalar harcadım diye kendimi azarlayarak (bakınız geçen yazının tamamı) devam ettiğim günlerimin akışını değiştirmek için yapmam gereken dışarı, sokağa, dünyaya çıkmak. Herşeyden önce; yogadan, kahveden, kitaptan, meditasyondan önce. İçimde taşan o enerji ancak öyle dengeleniyor. Önce öforik sonra yorucu o hallerim sakinleşiyor. Hayat hem benim için hem etrafımdakiler için daha kolay oluyor. Sonra yaptığım herşey daha derinden ve daha gerçek oluyor. En başta kendimle sonra dünyayla ilişkim. Yogam.

Bu hafta İstanbul’da kar var.  Bu sıralar İstanbul’da sürekli oraya gitme buraya gitme diye uyaran,  birbirini korumak isterken daha da korkutan insanlar var. Yine de sabah uyanıp geceden kaloriferin üzerinde kuruttuğum ayakkabılarımı giyiyorum. Dışarı çıkıyorum. Mahallede bir tur atıyor bazen deniz kenarına iniyorum. Gün sonra başlıyor. Sabahlara olan aşkım öğlenlere sarkıyor…