6 Temmuz 2017 Perşembe

genişleyen, daralan kalp/kalıp

Yine zamanın içinde yol alırken kayboldum sanghamu. Siz hep bir ağızdan söyleyince mi anladım/inandım bilmiyorum ama meğer ne yorgunmuşum hakkaten de. Dün yolda gözümden uyku akıyordu, uçaktaki dinlenmeyi zor ettim. Eve gelince de sanki beş saat evvel uçakta ettiğim iki saatlik istirahatte ölü gibi uyuyan ben değilmişim gibi yine çok dayanamadım, uyuyakaldım. Yani dünüm yogasız geçti. Dünden sizinle paylaşmak istediğim iki şey var: birincisi; ben hiç kurmaca yazamam diye düşünmeme rağmen dün, durup dururken aklıma bir kurmaca hikayenin fikri geldi. Öyle beklenmeyen bir misafir gibi geliverdi ki vallahi ben de şaşırdım. Bu fikri yazar mıyım; yazarsam beğenir miyim, paylaşmaya cesaret edebilir miyim hiç bilmiyorum. Beni asıl sevindiren şey aklıma bu fikrin gelişinden ziyade, bu fikrin gelişiyle kendim ile ilgili olarak beslediğim ve kendimi belki de olduğumdan daha dar bir kalıba sığıştırmaya çabalamama sebep olan (Gülbahar ve dar nüshası tabi kibü) ”ben kurmaca yazamam” fikrini bırakmama vesile olmuş olması. Bu ve benzeri amma çok fikrim var kendimle ilgili ve ne kadar azı gerçek ben ile örtüşüyor. İkinci yogik anım ise şu oldu: dün bir ara yatakta yalnız başıma yatarken neredeyse iki senedir hayatımda olan sevgilimi, galiba neredeyse ilk defa beklentilerimden bu derece bağımsız; hikayelerden, onun hakkındaki fikirlerimden, başkalarının onun hakkındaki fikirlerinden azade; sadece olduğu insan olarak; değişmesini, istediğim adam olmasını arzulamadan, salt var oluşunun güzelliği için, dünyada kırılgan ve sevecen bir insan olarak çabalamakta oluşu ve bunu da kendi zarif yoluyla yaptığı için çok çok sevdiğimi hissettim. Çok hafif, çok özgür çok güzel bir sevgi hissi varoluşumu kapladı. Sonra yataktan kalkıp gittim, ona sarıldım, bir şey demedim :) sonrada uykuya geri döndüm.

Bu sabah için saati kurmamıştım. Ahimsanın bir uygulama alanı olarak bu sabahlık bu izni kendime verdim. Uyandığımda saat onu geçiyordu. Bugün Milo’nun oturma iznini uzatma başvurusunu tamamlamak için ona yardım etmeye söz vermiştim. Ben uyandığımda o yogasını bitirmek üzereydi. Nasıl olduysa bir anda bilgisayarın başına oturmuş form doldurur buldum kendimi. Nasıl olduysa derken, ben yogamı yapayım da başvuru işlerini sonra  yaparız demediğim için, o da bir an evvel bu işi yapmak istediği için oldu tabi. Zihnimde bir yerlerde erken kalkıp da yapmadıktan sonra bir kıymeti yok gibi bir fikir oluşmuş belli ki. Bilgisayar ekranından hayatlarımıza sızan bürokrasi benim bünyemdeki her zamanki etkisini gösterdi: stres oldum, gerildim, e haliyle onu da gerdim. Formlar bitince geriye noter, vesikalık, sağlık sigortası gibi dışarda görülecek işler kalmıştı. Dışarı çıkarsak kim bilir kaçta geliriz, Sıtkı’yla da randevum var, niye hiç bir işini kendi halledemiyor, ben hep onun için bir şeyler yapmak zorunda mıyım….. Yaa sevgili sangha, ne çok, ne özgür seviyordum daha dün akşam değil mi :)

Allahtan bu konuda çalışıyorum ne zamandır da ”Canım sen  yoganı yaptın, ben de yapayım da ondan sonra bakarız gerisine, hem ben çok gerildim, sakinleşmem lazım” diyebildim. Bunu demeyip şikayet etmeye devam etseydim, yukarıda sıraladığım junk food misali doyuran ama faydasız fikirlerle beslediğim ”mağdur fatma”nın içine bir kaç gün çıkmamacasına yerleşmiş olacaktım. Orası, mağdur fatma’nın mağarası ve ben orada bağırıp çağırıp kendi şikayetlerimin ekosuyla söyleşip, karanlıkta her gölgeyi başka korkutucu bir şey sayıp…ne yapıyorum ben orda hakkaten yahu? Neden oraya girmeye bu kadar gönülüyüm. Tek sebebi başkalarını suçlama özgürlüğü olabilir mi? Ne de olsa oradayken hep ben haklıyım, mağdurum, herkes suçlu, zalim…

Neyse sanghacığım, ben kesin bu konuya dönerim ileride ama bu gece geç oldu. Bugün yogamı öğlendeden sonra yaptım. İkinci prelüdü yaptım. Şimdi üzerinden çok saat geçtiğinden hatırımda rapor edebileceğim net hisler yok. Belki de o net hisler yogada da yoktu bugün. Bilemiyorum. Bir aralık aşvata parantezlerini bile bile atlamaya devam etmemin baya kötü bir fikir olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum :)

Sevgili Sıtkı bu gün de beni hamur gibi yoğurup bir de tembihledi; yarın dinlenecekmişim. Ben de ona ”Dostum, sen bloğu okumuyorsun galiba, ben süper kahraman oldum bana masaj falan koymaz” demedim de ”ehe…bi bakarım bakalım, belki de o kadar kötü olmam” gibi bir şeyler geveledim. Niyetim sabah 05:30 a saatimi kurup, yoga yapamazsam da sanghamla olmak: meditasyon olur, pranayama olur, belki hafifinden hareket de ederim, belki okurum. Sonra da erken erken yazarım size. Yarın ola hayrola.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder