10 Temmuz 2017 Pazartesi

güzel doğanlarda bugün: ay, beste ve pınar

Dün uçuştan döndüğümde yorgun olmayışıma şaşkın; haydi çay içmeye gidelim dedim sevgilime. Biz sahildeki çaycıya yürürken havanın kararması da nihayetine ermek üzereydi. Ay Salacak’ın üzerinde, bir yarım saattir doğmakta belli ki. O ilk turuncusunda değilse de hala kocaman ve sarılığına şaştığım bir top olarak asılı lacivert ufukta. Bu sıcak pazar gününü suyun kenarında uğurlamak isteyen bir ben değilmişim. Oturacak yeri zor bulduk. Bir saate kalmdan da eve döndük. Maksat  bütün gün havada, karşımdaki ay gibi asılı gezen, yapma bir basınca maruz kalıp aynı kutunun içine süzülüp süzülüp salınan havayı soluyan bedenim biraz kendine gelsin. Yorgun da olsam açık havaya çıkıp, yaz kış demeden çıplak ayakla yere basıp topraklanınca dengelenebiliyorum.

Saati kurmamışım, farkında değildim. Gözümü açtığımda altıya on vardı. Ben de Ayça gibi telefon saatlilerden olduğumdan, uyanınca ilk elimi attığım şey oluyor ne yazık ki meret. Ekranda saatten  başka bir de Beatrix’den gelen kalpler vardı. Piraye’nin yazısından dünkü dolunayın guruların dolunayı olduğunu ve bu dolunayda hocaları anmanın adetten sayıldığını öğrenince  ona mesaj yazmış; huzurunda önce en büyük öğretmenim hayatın, içimde sekmeden çalışan motoru kalbimde atan can’ıma, sonra da hayatın bana verdiği harika öğretmenlerden ikisine; canım Beatrix ve eşine şükranlarımı sunmuştum. Benim mor kalplerime kırmızı kalplerle cevap vermiş canım hocam. Diğer hocalarıma şükranımı sesiszce sundum, onları da atlamadım. Böylelikle hayat yolunda karşıma çıkan herkes payına düşeni almış oldu inşallah dün gece. O şükran pastasının kocaman bir dilimi de sizin için canım sangha; iyi ki varsınız.

Telefon bana kalp edince dayanamadım, mesajın gerisini okumaya başladım. Sonra Beste’nin dün gece geç saatte yayınladığı yazısını merak ettim.  Besteciğimin doğumgünü bugünmüş. Yengeç olduğunu biliyor ama gününü hatırlamıyordum. Bestemu, iki yıl evvel hayatlarımızın ilk Shadow Yoga dersi için toplandığımız salonda Defne hoca sana “Seni daha evvel gördüm galiba.” demese, sen ona “Görmediniz de biz yazışmıştık. Ben de Tayland’da sizin hocalarınıza gittim.” demesen biz yine arkadaş olurduk senle, bundan şüphem yok. Ama iyi ki bu konuşmadan cesaret yanına gelmiş, bu süreci hızlandırmışım. Aceleciliğim hep de kötü sonuçlar doğurmuyor şükür. İki sanghadan destekli tanışıklığımız çifte kavrulmuş lokum bir dostluğa dönüşüyor yıllarla. İyi doğdun benim canım arkadaşım.

Araya giren doğumgünü mesajına bir de Pınar’ı eklemeden devam edemem kusura bakmayın sanghamu. Pınarcığım da iyi ki doğmuş, iyi ki var. Bir de Anıl yengeçti diye hatırlıyorum. Ona da gönlünce bir yaş  dilerim. Balık hocamızın yengeç amma çok öğrencisi varmış yahu. Bazı hareketleri tarif ederken suyun altında hareket eder gibi deyişini kimsenin yadırgamayışı ondanmış anlaşılan.

Tamam, bu sabaha ve bana dönecek olursak; Samapadaya vardığımda saat yediye yaklaşmıştı. Geç ama bugün de böyle. Dünden kararlı, samapadada uzun bekledim: bedenimi iyice duyuncaya kadar. On beş dakika sürmüş müdür bekleyişim ? Bir aylık kurslarda biz ayaklarımız kalça genişliği açık, dizlerimiz hafif bükülü Çigong’daki adıyla at duruşunda bir saat dururken Panço’nun sesi bizi bedenimizde bir yolculuğa çıkartırdı. Başlarda midem bulanır, yere yatarak dinlenmek zorunda kalır, biraz toparlanınca kalkıp gruba tekrar katılırdım. Bazı sabahlar bu bulantılar ani bir kusma refleksine ya da bağırsak hareketine dönünce tuvalete koşardım. Sonra bir gün artık durabilmeye başladım. Şimdi samapadada keşke  yine Panço’nunsesini duysam diyorum ama  bu sabah işitmeyi umduğum ses kendi iç sesim. Ellerimin altındaki merkez konuşuncaya kadar demiştim ya dün. Ağzı sıkı çıktı o  merkezin bu sabah, çözülmesi uzun sürdü. Duyduğum ilk ses bir gurultunun ardından bir yumuşama, bir hareket. Sonra yavaştan mırıldandı bana: Artık başla.

Yaklaşan kursumuza kadar balakrama sözüme sadık kaldım. Vajrastanaların sayısını arttırdım. Bütün pratik bedenimdeki en belirgin his her iki kasığımın da içinden, bacaklarımın gövdeyle birleştiği noktalardan gelen sızlama idi. Destekli bir samapadada alıştığımdan uzun süre kalmak istedim. Yere geçince de önce kısacık upavişta konasana yaptım, hocamızın bize verdiği asanaların sonuna bugünlük supta badha konasana ekledim. Şimdi size bunaarı yazarken bakıyorum da o sızıdan eser yok. Yaklaşan regl sırf vücüdumun su tutmasından değil kısalan nefesler, sığlaşan uddiyana ve karın bölgemdeki gerginlikten de kendini belli ediyor.

Bu gün bir de ilk defa oturdum ve kurmaca bir metnin belki başı, belki ortası bilemedin sonu olabilecek üç yüz yakın kelime yazdım. Dün diğerlerinin yazdıklarını hayranlıkla okumuş, ya benden bir şey çıkmazsa diye de hayıflanmıştım. Bu sabah o benden çıkacak olanlar işte yazımın kapısından geçip sanal alemdeki yerlerini aldılar. İyi, kötü demiyorum.  Bir hikaye yazmak meğer bir hikaye okumaktan çok da farklı değilmiş. Çok heyecanlanıyor, içinde alıştığım gerginliğin olmadığı, yeni yeni tandığım bu mutlu heyecanı çoğaltmak için oturuyorum bilgisayarın başına. Bu hafta böyle güzel hislerle başladı. Bu sabah yogamı annem ve babamı da benzer bir huzurlu hisse erişmelerine adadım. Güzel haftalar sanghacığım. Yolu yarıladık, bundan sonrası yokuş aşağı. Yarın görüşürüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder