13 Temmuz 2017 Perşembe

bir defa daha: beden mi, zihin mi?

Dün yoga yapmadım sanghacığım. Fiziksel yoga yapacak bir fiziksel gücüm kalmamıştı. Hocamızın belirttiği ve dün Pınar’ın da yazısında değindiği gibi; anlatmıyorum ki mazeretim büyümesin ve de size de mazeret olmasın. Fakat işte dün öylece geçmiş oldu.

Bir evvelki gün ile ilgili söylemek istediklerim var asıl. Hatırlar mısınız, yumuşak ellerle karşılaştığım o sabah erkenden yogamı yapmış sonra da masaja gitmiştim. Sadece üst değil alt bedenle de çalışma fırsatını yakaldık o seansta nihayet ve bacaklarım iyice bir yoğrulmuş oldular. Masajdan sonra eve gidip dinlenmem gerektiğini biliyordum ne var ki uzundur görmediğim arkadaşımla randevulaşmıştık. Beni yoracak bir aktivite değildi, ayaklarımı uzatabileceğim bir koltuğa oturacak ve onunla kahvaltı edecektim. Evde de olsam farklı bir şey yapacağım yoktu. Ettik kahvaltımızı, bir buçuk saat falan sürmüş olmalı. Ben ilk öğünümü öğlene yakın yemeye alışık olduğumdan zamanlaması da çok uygundu. Kahvaltı ve sohbettimiz bittiğinde saat 14:00’e yaklaşıyordu. Normal şartlar altında artık eve dönüp bir kitap eşliğinde yatağa uzanma, belki birazcık kestirme, masajın derinlemesine işlemesine izin verme zamanı olmalıydı. Ama zihnim huzursuzdu. Ne zamandır ertelediğim işler kafamın içinde kuyruğu birbirine dolanan tilkiler gibi kıpraşmaya başladılar. Acaba gidip şu elektrik süpürgesi işini mi halletsem? Bir de kirayı ödemek lazımdı. Bir de sebze alsam da akşam için yemek hazırlasam.

Yorgun hissediyordum ama galiba o anda bir tercih yapmam gerekiyordu: Ya bedenimin sesini dinleyip eve gidip dinlenmeliyim ya da zihnimin sesini dinleyip o huzura erebilsin diye bu yorgun bedeni bir de onun buyurduğu işlere koşmalı, bedenimden önce zihnimi tatmin etmeliyim. Günler önce yazdığım bu yazıda ustalar bana zihinden evvel beden demişlerdi ama ben onların sözlerini sadece fiziksel yoga alanında tatbik etme hatasına düşmüşüm. Yogam o kadarcık mı benim? Sadece hayali matıma çıktığımda mı var yogam?

O gün zihnimi tatmin etmeyi tercih ettim ve o güneşte, o yorgunlukla bir bir yerine getirdim zihnimin buyruklarını. Elektrik süpürgesi mi alınacaktı? Hay hay! Bir de badem mi demiştiniz? Pekala! Sebze? Okey! Kira…

Sonra eve vardım ve yeni süpürgeyle evi süpürdüm. Ne gerek vardı bilmiyorum; daha iki gün evvel silmiştim, gayet temizdi yerler. Yemek yaptım. Milo’dan rica etsem sebze de alırdı, yemek de yapardı. Olmadı dışardan söylerdik, aç kalacak değiliz ya! Dört gömlek ütüledim. Ertesi gün için sadece bir gömleğe ihtiyacım vardı, gerisini güya sıradaki seferler için ama aslında sırf içim, daha doğrusu zihnim rahat etsin diye ütülemiş oldum. Bavul topladım. Doğrusu bütün bu gereksiz meşgale arasında en sona bıraktığım bu iş, erteleleyemeyeceğim tek iş idi. Ertesi sabah üçte uyanacağımdan o saatte bavul toplamayı beceremezdim. Ve çok yoruldum sangha, çoook! Öyle çok yoruldum ki yorgunluktan uyuyamadığım o hale geçiş yapmış oldum. Masaj da heba oldu, o geceki uyku da… Yorgunluktan öykümün başına da oturamadım.

Dün o yorgunluk ve uykusuzlukla başlayıp çok zor ve üzücü, sıkıntılı bir güne dönüştü sonunda.

Ama ne diyorlar (Pınar ve Demirel) dün dündür, bu gün…. Bu gün saati sabah altıya kurmuş olmama rağmen beşte kendiliğimden uyanınca haydi kalk canım dedim. Birinci prelüd diye ısrar etmedim, sözümden bir günlük caymış oldum kabul. Onun yerine yorgunların ve yeniden başlayanların azizesi ikinci prelüde sığındım. Ne de iyi oldu. Genişledim, uzadım, dün yüz çevirdiğim kendimin içine sevgiyle geri yerleştim.

Ne dersiniz sangha mu? Önce kimin isteklerini yerine getirmeli? Bedenin mi (ki onun istekleri deyince ilk aklıma gelenler cinsellik, yemek, uyku ve bu liste pek de hoşuma gitmiyor) zihnin mi? Bedenin sandığımız isteklerin hangilerinin kaynağı zihin dersiniz? Ben bu gün bunları düşünerek gidyorum uçuşa. Belki beraber düşünürüz diye size de yazayım dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder