20 Haziran 2017 Salı

yerde/yüksek

IMG_0680



Bir kere daha Quito'dan merhaba! Size yazmayalı yine NY'a uçtum ve geçici yuvama geri döndüm. NY'da kaldığım oda , yine penceresi camcama selam söyle karşı odadaki amcama şeklinde, manzarasız, havasız ve bu defa geçen kaldığımdan bile küçük bir odaydı. Uyuyup uyandıktan sonra yoga yapmaya niyetliydim ama hayatımda ilk defa yerim dar deyip çalışmamdan vazgeçtim. Kapıdan iki bavul ile girmenin imkansız olduğu odada yataktan banyoya, oradan da dışarıya üç adımda, halıya hiç basmadan atlamak mümkün.  Geçen defa kaldığım kıpkırmızı oda da az boğucu değildi ama en azından matımı serecek alan vardı. Bu oda yeşil. Kırmızıyı severim sevmesine de bu sefer yeşil bana kırmızıdan daha iyi geldi. Hem duvarda da kocaman herflerle "open 24 hours" yazıyor. En azından olumlu bir mesaj veriyor bana konuşkan oda dedim, yoga da 24 saat.  Az uyuyup kendimi sokağa attım. 

Niyetim bir kaç siparişi de alıp aradan çıkartmaktı ki NY'a son defa gelişimde yapacak işim kalmasın. Özgür olayım. Dükkanlara girip çıktım, listemin bazı kalemlerini tamamladım. Bulamadıklarım da ister istemez ya gelecek sefere ya başka bahara... Bir de bakıp bakıp alamadıklarım var. Genelde kitaplar, defterler. Bazı kıyafetçilere uğruyorum, hoşuma da gidiyor gördüklerim ama almayı gereksiz buluyorum. Başkalarında beğeniyorum yeni şeyler ama bana kalsa (bana kalsa ne demek, kime kalmış? "elalem ne der"in sezon finali ne zaman? ) sevdiğim üç kıyafeti değiştire değiştire giyer başka da bir şey aramam. Tıpkı Nong Khai'daki hocalarım gibi. Panço'nun herhalde üç tane eflatun balıkçı pantolunu ve beş tane de lacivert tshirt'ü var. Bir de şehre gittiği zaman giydiği açık mavi kotu ve beyaz gömleği. Beş yıldır onu bunlardan başka kıyafetle görmedim. Beatrix daha özenli giyiniyor, yoga yaparken giydiği beyaz alt ve üst aynı ama evde ve sokakta mor ve pembenin tonlarında iki parça kıyafetler giyiyor. Ama onun gardrobu bile benim şu üç haftalık seyahate getirdiklerim kadardır olsa olsa. Benim hayalimde (vegan arkadaşlarımı kızdırmak pahasına) de tenime yalnızca keten, ipek ve yünün değeceği, tiril tiril dökülen formlarda, pastel tonlarda bir gardrop var. Yazlık, kışlık toplam belki otuz parçalık bir kreasyon. Alışverişe son, ne giyeyim derdiyle harcanan zamana da 30 ihtimallik bir kısıtlama. Ellime bastığımda gardrobum tamamlanmış olacak. Ben de emekli olup çıkartacağım üniformamın yerine onları koyacağım galiba. 

Neyse, dolandım durdum NY'da. Yogasız. Ama Başak'ın yazdığı gibi (hala telefondan yazıp hala link koymayı beceremiyorum) fiziksel olarak yoga yapamasam da dünyaya 28 günlük niyetimin ardından baktım, bakıyorum. 

Yemeğimi Jivamukti Yoganın çok beğendiğim stüdyosunun kafesinde yedim. Otele döner dönmez uyuyakalmışım. Sabah da erkenden kalk ve uç. 

Buraya, Quito'ya, güneş batmak üzereyken vardık. 21. gün de yoga bedenimde değil sadece zihnimde deneyimlenmekte. Yatmadan evvel bir kaç yin asanada uzun uzun kalıp zaten doğarken kazanına düşüp uçmakla daha da azdırdığım vatalarımı (vata; ayurveda ve yogada hava elementi) sakinleşmeye davet edeceğim. 3000 metrede de olsam ayaklarım yere basıyor. Bastığım bu yer, göğe bu kadar yaklaşmak istiyorsa birbirimize benziyoruz demektir. Birbirimize benziyorsak yarın sabah hava toprağa karışır, ben de yogamı yaparım.  İzlemeye doyamadığım göklere daha yakın olmak için iş diye havalarda gezmeyi seçtiğim, konduğum her yere gökten inmenin aşkı ve heyecanıyla ayak bastığım dünyanın ortasından geçen bu çizginin üzerinde, evimdeyim. 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder