29 Haziran 2017 Perşembe

J U S T D O I T!!!

097D354D-8DA0-44FE-BB8E-2248B5B15C2F-4203-000002E6FD646644

 

Sabah beşte çalan saate nazlanmadan uyandım bu gün. Dün gece eve geç döndüm. Geç dediğim benim standardıma göre geç, saat on bir falandı. Uyuyuncaya kadar gece yarısı olmuştu, uyanabileceğimden emin değildim ama yine de saati kurdum.  05.55 alarmı ile de yedekledim. Gerek kalmayacakmış.

Bir evvelki  ayı da sayarsam neredeyse 30 gündür düzenli çalışıyor olmanın semeresi galiba; geçen haftalarda şikayetçi olduğum standart direncim pek ortalarda yok. Kararlılık direncin hakkından geldi mi ne sevgili sangha? Ya da direnç akıllı çıktı, baktı hapırsa da köpürse de o yoga yapılıyor; artık ne kendini yoruyor ne beni geciktiriyor sağolsun. Sadece yogaya başlarkenki tavrımda değil değişim, asanalarla pazarlıklarım da azaldı. Kesinlik ne güzel şey. Teredütler, gönülsüzlük, becerebilir miyim soruları, yorgunum feveranları, araya ıvır zıvır işler sokmalar, dikkatini dağıtacak şeylerin peşine düşmeler... biliyorsunuz işte, o direnç sizin hayatınızda ne şekilde ortaya çıkıyorsa onlar ortadan kalkınca, meğer ne kadar daha kolay, ne kadar daha güzel oluyormuş yoga. Saatin sesini duydun, sabahın olduğunu bildin. Güne yoga ile başlayacağını da bildikten sonra o kutsal zaman dilimi bitene kadar dışarıdan gelecek başka bir bilgiye ihtiyaç yok(muş). Bütün dikkatini içeriye yöneltebilir,  kendini bilmeye adayabilir(miş)sin. Boşuna demiyorum, büyülü bu dünya :) Yoktan mutluluk var ediyor :)

Bu çoşkudan da anlayacağınız gibi keyfim çok yerinde. Fakat mutluluk da bir vritti sonuçta. Yoga bu gün bal kaymak gibi geldi gelmesine ama meditasyona oturmak kolay değildi zira zihin  bu sefer de bir coşku eşliğinde, hafif bir ciddiyetsizlik haliyle çalkalandı durdu. Olsun! Derdim de bu olsun, razıyım :) Galiba üzerimdeki bu hafifliğin bir sebebi de canım kızkardeşimin eşi ve oğlu ile birlikte annemi de tatile götürmüş olması. Ben ailesine fiziksel olarak uzak olmayı tercih eden biri olsam da aramızdaki duygusal bağlar çok güçlü. Özellikle de anneciğimle. Sizin de öyledir belki. Onun mutlu olduğunu bildiğimde içimde güller açıyor. Böyle söyleyince kulağa ne hoş geliyor değil mi? Bir de şöyle söylesem: benim annemi (ve tabi daha kimleri kimleri) mutlu etmeyi kendime görev edinmiş bir tarafım var. Onun mutlu olduğuna karar verdiğim (çünkü onun mutlu olup olmadığını ben nerden bileyim, en fazla tahmin edebilir, bu şartlarda mutludur diye öngörebilirim ancak) zamanlarda da  yaşasın o mutlu dolayısıyla benim onu mutlu etmek için bir şey yapmama gerek yok diye düşünüp rahatlıyorum. Benim başka tarafım tabi ki biliyor (ve unutup unutup hocasından tekrar öğreniyor) ki kimse kimseyi mutlu edemez, mutluluk şartlardan bağımsız, kişisel bir tercih. Herkes kendi mutluluğundan kendi sorumlu. Durun bakalım, ümidim var. Dikkat etmeye devam eder, tembellik etmeden, duygusallaşmadan gerekli çabayı gösterirsem bana kimin yüklediğini bilmediğim bu görevi icra etmekten vazgeçebilirim. İyi günümde olduğum için isitifaya hayli yakınmış gibi hissediyorum.

Bugün temizlik günüydü benim küçücük evimde. Tatilden döndükten sonra eve yerleşememiştim bir türlü, üzerine bir de üç hafta Ekvador'a gidince ev iyice çığrından çıkmış. Tozdan kirden şikayet etmiyorum ama gözümün değdiği her yerde ayıklanacak, kaldırılacak, atılacak şeyler birikmiş. Birgül abla camlara, ben dağınıklığa giriştik. Halıyı kaldırdık, mutfak raflarından, banyodan atılacak türlü şeyi ayıkladık. Ev de ben de ferahladım.

Saat dörtte Cihangir Yoga'da kirtana gittim. Bilmeyen varsa kirtan dediğim ; Marcel gitar çalıyor biz de artık o gün kaç kişi geldiyse (rekorum, Marcel ve Gamze-ki o ikisi organize ediyorlar bu buluşmaları- dahil: 5 :/ ) önceden belirlediğimiz Sanskrit mantraları, şarkıları söylüyoruz topluca. Benim sevdiğim Krishna Dass'ın bir sürü parçasını çalıyoruz. Bir fikir sahibi olmak isterseniz buradan buyrun. Bu gün temiz evde, temiz kafayla, niyetlerimin arasında saymış olduğum kirtan defterimi yapmaya başladım. Önce Sanskrit versiyonlarını bir bir yazdım, karşı sayfaları boş bıraktım. Teker teker araştırıp bayılarak söylediğim bu ezgiler kime yakılmış, neler anlatıyorlar o bilgilerle dolduracağım o boş sayfaları. Bir de Tanrıçalar kitabı almıştım. Böylelikle ondan da faydalanmış olacağım. Bu gün Om Namah Şİvaya İle başladım.

Yoganın kutsal dilinde söylenen sesler insanın enerji alanına etki ediyor kuşkusuz. Japa (mantra yinelemek)  zaten tanınan bir meditasyon biçimi. Sesinizin güzel olmasına gerek de yok. Belki bir perşembe yolunuz düşer de denemek isterseniz; bu etkinlik ücretsiz. Ben de oradaysam, köstebekliğimden (Pınar, ben baya kullanır oldum bu deyişi :) ) edindiğim bilgileri sizinle paylaşabilirim. Velhasıl, kirtan da bu güzel günün cilası oldu.

Bu günü bitirirken sizlere diyecek bir çift lafım üç kelimem bir de ünlem işaretim var sevgili sanga :)

J U S T  DO İT!

Evet, yıllarca ayakkabı kutularımızda, eşofmanlarımızda okuduğumuz gibi: JUST DO İT!

Kabul; başta kolay gelmiyor, bazı sabahlar yataktan mata giden yol dik bir yokuş, bedenin de bin tonluk bir taşmış gibi gelebiliyor. O taşı o tepeye sürüklemektense bin bir mazeret üretmeye hazır zihin. Ama o yokuştan bir düzlüğe çıkılıyormuş yahu sangha! (Bu hitap etme hali ne güzelmiş yahu!) Düzlüğe çıktık diye başka yokuş yok değil elbet. Diyorlar ya bu bir sarmal. Ben bu sarmalda tırmanırırken işte, size Just Do İt,  kendime de KEEP ON DOİNG İT canım diyorum. Aklınıza yattıysa yarın sabah yokuşun başında görüşürüz 😍

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder