28 Haziran 2017 Çarşamba

geri gelen nefes ve yoga kabı

Sabah 05:55'e kurulu saat çalıp beni günlerdir uyuduğum en deliksiz uykumdan uyandırdı. Mızıklandım kalkmaya, 06:30'u gördüm de ancak kaldırdım kafamı yastıktan. Kahve yapmak için mutfağa sonra da, uyumak için giydiğim t-shirt'ü çıkarıp yoga için bir atlet almaya yatak odasına gittim. Çıkarken kapıyı uyumakta olan Milo'nun üzerine örttüm. Sıcak böyle devam ederse bir kaç gün sonra o kapıyı kapatmamak gerekir diye düşündüm. Pişmesin içeride.

Salonda çamaşırlık açılıydı, ev küçük, asacak başka yer yok, ordan bir sarı tayt aldım, giyindim. Sarı alt, pembe üst. Karnım biraz inmiş mi ne? Regl öncesi ve sonrası ne çok değişiyor bedenim. Çamaşırlığı koridora doğru iteleyip yoga için kendime yer açtım. Yarım bardak kahve koydum, biraz ayılayım. Dün gece yayınlanmış 28 gün yoga bloglarını okurken içtim sonra da daha oyalanmayayım deyip yogaya başladım.

Shadow yoga'ya başladığımda çalışmamın ne kadar sürdüğü ile çok ilgileniyordum. Daha evvelki çalışmam bir buçuk saat sürüp bittiğinde haşatımı çıkartan cinstendi. Yapmayı çok seviyor ama yine de çok yorgun olduğumu dilimden düşürmüyordum. E, mevsim yaz, uçuşlar yoğun. O yaz, "Ben bu kadar bacak ve bel ağrısını en son yeni hostesken çekmiştim."  diye şikayet edip durduğumu hatırlıyorum. Ne diyordum, işte öyle uzun bir seriden gelip de mini mini birler olarak, sıfırdan Shadow Yoga öğrenmeye başlayınca kafam hep "Bu seri bu kadar mı? Kaç dakika yaptım? Kaç tekrar yaptım? Ne kadar sürdü, Ne kadar sürmesi gerekir"lerle meşgul idi.  Eskiler, deyin bana, sizin de böyle mi geçti ilk yıllarınız?

Yogama başlayınca ilk evvel farkettim ki Ekvador'dayken "bir arkadaşa bakıp çıkacaktım" diyen nefesim değişmiş "bir de alt katı görseydik" diyen kiracıya dönüşmüş. Buyrun, kendi eviniz gibi :) Zaten bugün itibariye udiyana da yapabildiğime göre şu kontratı imzalayalım da taşının, yerleşin artık. Bugün birinci prelüd, kasıklarım "buraya" diye tezahüreat yaptıklarından sarpastanası, skandasanası uzun uzun bir seri. Ne kadar olduğunu kestiremediğm bir süredir, çalışmamın ne kadar sürdüğü önemini tamemen yitirdi. Zaten galiba içerdeki zamanla kolumuza takıp ölçmeye, yetişmeye/yetiştirmeye, sahip olmaya, alıp satmaya çalıştığımız zaman bir değil. Çalışmam da süreyle değil doygunlukla ölçülen bir hal aldı. Sanki bir kaba birşeyler doluyor. O kaba bir de çizgi çekmişim, oraya varmadan doymuyorum yogaya. Bazı günler çizgi mizgi dinlemiyor, doldurdukça dolduruyorum. O kabı taşırmak diye bir şey var mı henüz bilmiyorum.

Kabım dolup da yogamı sonlandırınca yine meditasyon için oturdum. Saati 24 dakikaya kurmuştum. Daha başında midem bulanmaya başladı. Kalksam da kusmayı mı denesem diye düşündüm. Belki ne zamandır derinlere inmeyen nefes, bandalarla da birleşince bir yerlerime dokundu diye düşündüm. Yok ya, sıcaktandır, bu sabah daha da mı sıcak ne? Bir daha bu saate kalmayacaktım hani diye düşündüm. Sonra meditasyon için oturduğumu hatırlayıp düşünceleri salıverdim. Bulantı kusmaya dönüşürse kalkar kusarsın. Otur, nefesini izle.

Kusma hissi gelmedi ama 24 dakika bitip de gong çaldığında ayağa kalkınca bulantıya baş dönmesinin de eklendiğini farkettim. Yatağa uzandım, başucumda duran Ovabükü sahilinden toplayıp getirdiğim taşlardan birini alıp kendime reiki veririken uyuyakalmışım. İki gündür Fatoş'un ve şimdi kim olduğunu hatırlayamadığım başka bir 28günyoga blogcusunun yogadan sonra uyuklamalarını anlatışlarını özenerek okuyordum, kulübe ben de katılmış oldum böylece. Rozetimi isterim! Allaha şükür Teşvikiye'deki manikür-pedikür randevusu için tam vaktinde gözlerimi açmışım. Neredeyse bir buçuk saatlik uyku da iyi gelmiş. Beyhan ablanın yontarak yeniden yarattığı ellerim ve ayaklarımla kendimden memnun dolandım sokaklarda bugün. Yarın için saati beşe kuracağım size söz. Şimdi bamya pişirmeye girişeceğim. Haydin hoşçakalın!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder