3 Temmuz 2017 Pazartesi

yoga yogam olmayınca

Pazar sabahı, saat başı uyanıp durduğum huzursuz uykumdan  vazgeçip de yataktan kalktığımdan bu yana bir hafta geçmiş gibi hissediyorum. Halbuki daha 36 saat bile olmadı. Benim bunları sizden 7 saat gerideki Amerikan şehrinden yazdığımı da hesaba katarsak 28 saat geçmiş üzerinden topu topu. Size acı ve hatta şok şok şok bir itirafım var canım sangha. Cumartesi topluca, ders çalışır gibi üçüncü prelüdü çalıştığımız günden sonra ben ne hissettim biliyor musunuz: o gün yogamı yapmamışım gibi hissettim. İşin ilginci böyle düşünmüyordum da , yani bu bir düşünce değil de bir his olarak; yadsıyamayacığım bir gerçeklik olarak oradaydı. Önce utandım böyle hissettiğim için, sanghamı satıyormuşum gibi geldi sonra ne utanıyorsun be canım dedim, ikisi ayrı şeyler. Sen bir süredir aksatmadan kendi başına çalışmanı sürdürüğün için şimdi bu farkı daha iyi anlıyorsun sadece. Zaten hoca da demiyor mu:  Burada yoga yapmayı öğreniyorsunuz ama yoganızı evde tek başınıza yapacaksınız.  İşte önce utandım sonra biraz gururlandım; vay be, galiba doğru yoldayım! 

Cumartesi günü sol ayak bileğimde başlayan sevimsiz his uyurken hafiften bir şişme ve sızlayan bir ağrıya dönüşmüş, bedenden bu sinyali alan zihin de 7 ye kurduğum saatin alarmını beklemeden saat başı zırıldamaya başlamıştı: Pisst, kalk! Bak ayağın şişiyor! Pişşt! Sana diyorum kalk buz koy! İlaç al! Ya iyice şişer de üzerine basamazsan! İşe de gidemezsin sen bu halde! Gidersen de daha da kötü olursa, allah muhafaza! Gitmesen mi! Gitmezsen çok paran kesilir!
Sağa dönüyorum, sola dönüyorum. Bu arada saatin alarmı çalıyor ama doğru dürüst uyuyamadığım ve dinlenemediğim için kalkamıyorum yataktan. Sekize doğru pes ettim. Ne olacaksa olacak dedim kalktım. 

Sevimsizlik sadece bilekle kalsa iyiymiş omzum da kaskatı ve acı dolu; bağırsaklar, nefes herşeyde bir huzursuz rüzgar esiyor. Neden? Pek tabi ki dün yine patlak veren standart ailevi sorunlara bir de işe gidecek olma stresinin eklenmesi ve bu ittifakın sisteme bir virus gibi saldırmış ve hatta onu çökertmiş olmasından. 

Hadi daha oyalanmadan yoga dedim. Evet aklımdan kısacık bir an "bu halde ne yogası yeaa!" düşüncesi geçti, hiç yüz vermedim kendisine. Isınmaları otuzar sayı yapıp, Alper ve Ayça gibi vahni'de sonlandırmaya karar verdiğim seferi yogama başladım. Isınmalar bittiğinde ayak bileklerimden yukarıya doğru hoşnut bir canlanma yükseliyordu. Vahniye varınca yere geçtim, kısacık da olsa sağlı solu iki asana ve bileğimdeki ağrının kasığımdan geldiğini farkettiğim için  de supta padangustasanaları yaptım, meditasyonla bitirdim. Kısa süren bir sakinlik yaşadım yogadan sonra, çalkantım duruldu azıcık yazık ki sonra yine başladı benim yerdeki türbülans. Milo da ben de bu halimi biliyoruz. Her zaman değil ama uzun tatillerin, araların ardından; bedensel bir yorgunluk ya da rahatsızlığın olduğu günlerde ve bir de ailevi, ilişkisel ya da hormonal huzursuzların başgösterdiği günlerde bu stres tavan yapıyor. İşe gitmek zor geliyor. Sonra ne zaman üniformamı giyiyorum, bir süper kahramanmışım da telefon kulübesinde üstümü değişmişim gibi, başka birine dönüşüyorum. Pelerinim olmayabilir, fularımla yetinin :) İçimdeki görev insanı uyanıp Bu ne ki bebeğim diyor Biz seninle ne hallerde ne uçuşlara gittik. Bunun mu üstesinden gelemeyeceğiz? Bana güven, sevdiceğine veda öpücüğünü ver ve kemerini bağla. Uçuyoruz!!!

Bu sefer de öyle oldu. Ayak bileğimin ve boynumun ağrısı geçmedi ama bağırsaklarım, nefesim ve en önemlisi de huzursuzluğum çoktan yatışmıştı limana vardığımda. Yolculuk beklediğimden uzun ama sakin geçti ve dün akşam buraya vardık. 

Bu sabah yogam yine içime sinmedi. Saat farkı yüzünden 03:45 te uyandım. Yogaya kadar telefonla haşır neşir olduğum yetmiyormuş gibi yogamı yaparken de  üçüncü prelüde başlayıp "ay sağ mıydı, sol muydu emin olayım" bahanesiyle telefondan Emma hocanın videosuna baktım.  Zaten hala uçuş yorgunuyum araya telefon da girince hevesim kaçtı. Aklımdan burada bitireyim mi diye geçti. Devam ettim ve kapanışa doğru herşeyin geri çekildiği o hale bir adım yaklaştığımı hissettim de ama içimde o hale doğru atmak istediğim onlarca başka adımın özlemi var. Neticede bu gün de benim yogam nefesimle buluştuğum kutsal alanımı ziyaretten ziyade bir ders kıvamında geçti. Başlarken yaptığım otuzar sayı ısınmaya yazık oldu, haybeye gitti o kadar hazırlık vallahi :) Ama burada gün henüz taze. Bu şehrin bana sunduğu alışveriş merkezleri ve eğlence parklarına yüz vermedim. Bir botanik bahçesine gidecektim ama pazartesileri kapalıymış. Koca gün yapacak birşeyim yok. Şimdi çıkar bir kahvede biraz kitap okur içimde kalan adımları atmak üzere güneşin batışını samapadada karşılarım diyorum. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder