7 Haziran 2017 Çarşamba

uyku kardeşim ver elini

   

8. Gün #28günyoga'da 
Bu sabah saat uyandığımda saat 5 buçuğu geçiyordu.  Bu saate kadar deliksiz uyumayı başardığımın ayırdına varınca zafer kazanmış duygusuyla kalktım yataktan. Uykuya dalmakla bir derdim yok, uyanmaya ise bayılıyorum ama uykunun kendisi ile ilgili hislerim karışık. Çocukken annemin uyanmasını beklerken çok sıkıldığım için mi sevmiyorum uykuyu acaba? 

Gittiğim ana okullarında (iki sene üstüste) öğle uykusu yoktu diye hatırlıyorum. Çocukluktan tek öğlen uykusu hatıram babaannemin evinden kalma. En fazla beş yaşında olmalıyım. Edirne'de yaşıyoruz. Babaannem tek katlı bahçeli evinde amcam ile yaşıyor. Bizim evimiz çok da uzak olmayan başka bir mahallede.  Babaannemin evine şehrin girişindeki büyük caddeden, kızılcık ağaçlarının arasından aşağıya doğru süzülen merdivenlerden inilerek ya da meydanın yanındaki dolambaçlı parke yoldan gidiliyor. O gün neden ben yalnız başıma oradayım bilmiyorum. O ev çok yabancıladığım bir yer olmasa da orada yalnız, annem babamsız bulunmak çok da alışık olduğum bir durum değil. 

Evin bir kaç basamakla çıkılan kapısının önünde küçük bir sahanlık var. O sahanlıkta evcilik oynuyoruz bazen. Belki bazen oraya bir döşek atılıp mahalleliyle muhabbet ediliyor. İçeri girince sağlı sollu iki oda var. O odalar kimin bilmiyorum ya da artık hatırlamıyorum. İkinci sağa başka bir kapı açılıyor. Ardında babaannemin yatak odası ve evin tek banyosu var. Giriş kapısının tam karşısındaki kapıdan girince sola doğru salonu ve devamında yine solda mutfağı hatırlıyorum. Mutfaktan merdivenlerle arka bahçeye iniliyor. Büyükçe bahçede çiçekler, ağaçlar ve bir de küçük kümes var. 

Hatıramda babaannemin yatak odasındayız. Camın kenardaki yatağa yatmışız ve babaannem beni uyutmaya çalışıyor.  Benim hiç uykum yok. Cin gibi gözlerimi tavanın köşesi saran  örümcek ağına dikmişim. Babaennemin daldığını farkedince tavana doğru üflemeye başlıyorum. Niyetim o örümcek ağını hareket ettirmek. Üflüyorum, üflüyorum, o kadar çok üflüyorum ki sonunda tansiyonum düşüyor bayılacak gibi oluyorum. 

Çocukken hep erken kalkmayı sever hatta evde en erken ben uyanırdım. Büyüyüp de gece gezmelerine başlayınca haberim oldu  sanki benim geceden. O vakte kadar gece hep uyku; hayat ise hep gündüzlerden ibaretti. En serseri zamanlarımda bile ilk uykusu gelen, ilk eve gitmek isteyen hep ben oldum. Kaçta yatarsam yatayım öğlene kalmadan uyandığımdan, o alkollü geceleri akşama kadar uykuyla atlatıp ertesi akşam da çıkmaya hazır kızlardan olamadım hiç. Çıkmadım değil, çıktım ama hep keyifsiz, yorgun ve eve dönmeye teşne. Madem bu kadar mutsuzdum gece uyanık olmaktan;  ne işim vardı peki barlarda, klüplerde? Üstelik alkolün tadını da sevmiyor, biraz fazla kaçırdım mı kolay toparlanamıyordum. Neyin peşindeydim? 

Öncelikle gece henüz genç, ben hala uyanıkken keyfim yerindeydi. Müziği, dans etmeyi, tanıştığım insanları ve onlarla sarhoş olmadan evvel yapılan muhabbetleri seviyordum. Barlar klüpler akşam üzeri açılıp mesela  gece 2 dedin mi kapansaydı, herkes bana uyan saatlerde eğlenip uykum gelince uyusaydı, keşke gece hayatı denilen hayat biraz öne alınsaydı... Gelgelelim yaşım büyüdükçe, aksi gibi, daha geç çıkmak daha da cool sayılmaya başladı. Birinin evinde toplanıp gece çıkmak için gece yarısı beklenir olundu. Sabahlar olmadı :)  

Benim tadım kaçmaya başladı başlamasına  ama bu sefer de ya bir şey kaçırırsam diye çıkmaya devam ettim. Tamam bu gece çok eğlenmedim ama ya yarın akşam çıkmazsam da çok eğlenceli bir geceyi kaçırırsam. Ya o beğendiğim çocuk sırf ben bu gece yokum diye başkasıyla eve giderse. Ya önümüzdeki hafta iş yüzünden çıkamazsam? 

Bu arada çoktan çalışmaya başlamıştım. Artık sabahlarım canım istediği için değil işe gitmek zorunda olduğum için uyanıyor hatta bazı geceleri iş yüzünden uykusuz geçiriyordum.  Bu gece uçuşlarında hayattan ve kendimden nefret etmemek için kendime uyumayı öğrettim. Hiç öğlen uykusu uyumamış ben gece çalışacaksam her işimi ayarlayıp öğlenden sonra kendimi dünyaya kapatmayı, yatağa yatıp, uyku gözlüğü ve kulak tıkaçlarının ardında kendi gecemi yaratmayı öğrendim. Şartlanmam iş ile ilgili olduğundan herhalde, mesela boş olduğum bir gün yatıp da öğlen uykusu uyuyamıyorum. Ama akşam iş olduğunu bilince o uyku saklandığı yerden çıkıp beni teslim alıyor bir şekilde. Başta da dediğim gibi; uykuya dalmayı öğrettim kendime ama uyumaya devam etmek konusunda hala çok çalışmam lazım. 

Bu sabah yogayı halı kaplı odamda değil, odamın olduğu kattaki saunanın mermer zeminli avlusunda yaptım. Yanımda incecik katlanır matım var ama bizim yogamız için fazla tutucu matım. Bu tutuculuğa sadece iki üç harekette ve en fazla da samakonasanada ihtiyacım var. Ama samakonasanada bacaklarımı iki yana açtığımda ayaklarımın ikisi de zaten matın dışınına taşmış oluyor. Dün saunaya girerken burası nasıl olsa boş olur o saatte, belki burada yaparım yogamı demiştim. Demek samakonasana özlemim zihnimin karar alma sürecine çoktan sızmış. Bu sabah kontrolü bıraktım. Başlarken hangi prelüdü yapacağımı düşünmedim. Kurmastanada ayaklarımın arasının açıklığı bana 2. prelüd dedi. Hala aşağı, yukarı veya herhangi başka bir yöne bakan bir köpek ya da çaturanga yapamıyorum. Mayura ve atikranti de haşa, yasak ama bu sabah kendime bir samakonasana ve hanuman kıyağı çektim. Özlemişim. 

Kahvaltıda öğrendim ki bu gece New York'a uçacağım. 
Bugünün planı 0 derece enlemine gitmek. Malum memleketin adı Ekvator. Sonra da 4000 metreye tırmanan bir teleferiğe binmeyi planlıyoruz. Yarın New York'ta artık sonunda bir Ekvador yazısı yazar mıyım dersiniz ? Bakalım bakalım :) 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder