13 Haziran 2017 Salı

teflon velkroya karşı

 

Şimdilerde şehirlerde mahalle denen şeyin yalnızca adı var, hissi çoktan kayıp. Çocuklarının sokaklarda oynamasının düşüncesi bile günümüz ebeveynlerinde travma yaratıyor. Parklar bile çirkin, güdük geliyor gözüme. Plastiği ne kadar canlı renklere boyarsanız boyayın, yeşilin yerini tutmuyor. O yeşil ise hızla, hızla eksiliyor hayatlarımızdan. 

Çocukluğumun parklarından hatırımda kalan iki anne-çocuk diyaloğu var. Birincisi annesinin onaylamadığı bir şeyi yapıp "Ama Ayşe de yaptı"yı bahane eden çocuğa annenin "Ayşe köprüden atlasa sen de peşinden mi atlayacaksın!!" çıkışması. İkincisi ise ağlayarak "Anneaaa, Selim bana aptal  dedi" diye anneye sığınan çocuğa, annesinin; "Desin, Selim aptal dedi diye aptal mı olacaksın. Gel bakayım buraya benim akıllı oğlum, annesinin....."  diye uzayan tesellisi. 

Birinci hakkında kısaca şunu söyleyeceğim: Anneciğim,köprüden atlayıp atlamayacağım tamamen Ayşe'yi nereye koyduğuma ve onun (ve çetesinin) tarafından kabul edilmeyi ne kadar istediğine bağlı. Yani sorunun cevabı muallak. 

İkinci senaryo hakkında ise biraz daha fazla sözüm var çünkü 40 yaşında hala birileri bana bir şey dedi diye kendimden şüphe eden tarafım, yetişkin tarafımın pışpışlamasına ihtiyaç duyuyor. 

Geçenlerde iş yerinde hiç beklemediğim bir anda biri beni dikkatsiz olmakla ilgili azarladı. Dikkatsiz değilim. Söz konusu azarlama hem yanlış hem de yersizdi. Ama ben bunu uzattıkça uzattım. Üzüldüm, sinirlendim, günlerce atlatamadım. Benim bu kadar üzüldüğümü görünce ev tipi gurum, canım sevgilim teselliyi bırakıp nasihate başladı; "Tatlım sana ne denirse densin bırak kayıp gitsin, tutunma o laflara. O lafların kaynağı sen değil, lafı eden kişi..." O böyle konuşurken işte hatıramdaki parklardan o anne tesellisini duydum: "Selim sana aptal dedi diye..."

O zamandan beri aklımda iki kavram, iki marka aslında; velkro (cırt cırtlı ayakkabı velkrosu) ve teflon. Bir şeyler duyunca kendime  sıklıkla soruyorum, şu anda hangi niteliğin tesiri altındayım? Velkro gibi üzerime atılan şeylere tutunuyor muyum? Yoksa teflon gibi yapışmaz, kaygan bir niteliği mi var anlayışımın. Bu sadece kötü şeylerden kaçınmak için değil duyduğum iltifatlara tutunup egomu beslememek için de yardımcı oluyor bana. Selim bana aptal dedi diye aptal olmuyorum, tamam, ama Ayşe bana prenses dedi diye preses de olmuyorum :)

Sonra Geore Fuerstein'ın The Psychology of Yoga isimle kitabında daha evvel altını çizdiğim şu cümlerle karşılaştım:

"Everyone vibrates according to the quality of energy manifested in him or her- a thought that will thrill New Agers. This causes the "influx" (asrava) of karmic "matter." That is to say we attract that wich we resonate. This universal karmic dust can stick to a living being only when it is "moist" with the "taints" or passions (kashaya) of attraction (raga) and repulsion (dvesha). Attraction comprises anger (krodha)  and pride (mana) while repulsion is made of deciet (maya) and greed (lobha).  Karma can not find a foothold in someone who is "dry," that is, free from passion (vitaraga), which is only the case with a liberated being."

Şimdi hem aceleden (yine bir gezi planı) hem de cesaret edemediğimden bu sözleri çevirmeden bırakacağım ama gelince bir denemeyi planlıyorum. Eğer içime sinerse bu postu update eder, burada yayınlarım yanda belki çevirmen arkadaşlarımdan biri bana yardımcı olmak isterse çok sevinirim. 

Bu cümleleri  okuyunca benim deyişimle teflon, Fuerstein'ın deyişiyle kuru kalmanın bizi sadece laflardan, sözlerden,  fikirlerden değil karmadan da özgür kılacağını düşündüm ve sizle paylaşmak istedim. 

Bu sabah yogamı erkenden, puslu ve yağmurlu And dağlarına karşı yaptım. Şimdi post'a basıp lobiye uçacağım. Yarın görüşmek üzere, 15. günden sevgiler. 






 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder