1 Ağustos 2017 Salı

revizyon 01

Ne zaman birinin  ''akıl dağıtılırken sen neredeymişsin'' deyişini duysam hayalimde dünyaya yollanmadan evvel, bir aşevinde yemek sırasında beklermiş gibi sıraya girmiş  ruhlar ve sırası gelenin kabına (kafatası?) bir porsiyon akıl koyan biri canlanır. Bu biri yaradan değil tabi, o daha önemli mevzularla meşgul olmalı.

Bu akıl sırası gibi başka sıralar da hayal edilebilir değil mi? Mesela ben şu son hafta iyice emin oldum ki dharma ve karma dağıtılırken ben sıranın en önündeydim, hatta sırada sabahlamış olma ihtimalim de çok yüksek. Hani eskiden konserlerde kapı önlerinde saatlerce önceden kamp kurardık ya! Ya da daha gençler de anlasın diye şöyle diyeyim; hani apple iphone'un bir üst modelini satışa çıkaracağı zaman dükkana ilk girenlerden, yeni sürümü ilk alanlardan olmak için gecenin bir körü sıra sıraya girilip  bekleşiliyor ya; işte öyle bir bekleyiş.

Vakit gelip de dağıtım başlayınca heyecanla atlıyorum: Evet saygıdeğer görevli, bana bol bol verin artık o görev mi, ders mi, o neyse ondan. Zor bir baba, oh evet verin! Zor bir anne mi, lütfen çekinmeyin, bol bol alayım. Başa çıkması zor bir kendilik hissi mi, ayıp etiniz, bana koyar mı! İş mi, amaaan ; düzenlisini herkes yapar siz bana şöyle en düzensizi, en meydan okuyucusundan verin!!! Bu kadar yükü kaldıracağımdan emin değil misiniz? Bakın şimdi çok üzdünüz beni: telafi etmek için iyisi mi ben sevgililerin de en zorlayıcı olanlarından alayım. Bakın şu kendini sevme, kendine güven falan gibi şeylerden fazla koydunuz, birazını bırakıp yerine kendini kıyasıya eleştirmeden alsam diyorum. Bir de şu herkesi mutlu etmeye çalışmaktan irice bir tutam alabilir miydim size zahmet. Ne? Ne halim varsa göreyim mi? Heheh, görürüm tabi sayın yetkili! Challenge accepted. Merak etmeyin, herşeyi hallederim ben. Haydi, bir dahaki sefere görüşmek üzere!

Böyle yaptığıma eminim çünkü burada, dünyada da aynı kafa yapısını sürdürüyor, kendime yüklendikçe yükleniyorum. Dinlenmelisin diyenlere cevabım: ya dinlenmek demeyelim de daha az çalışmak diyelim ona (true story). Dinlenmek o kadar ters ki bünyeme, kelimesine bile kabul edemiyorum. Bir şey mi yapılacak ya ben yaparım ya da yapamadığım (yetişemediğim) için kendime dünyayı suçluluk duygusuyla zindan ederim.

Misafir hocamız kursta bir ara herşeyin bir vakti var dedi. Bir çalışma vakti, bir dinlenme vakti, bir özümseme vakti gibi… Bakın, eğer hep aynı vakitte takılıp kalmışsanız bir şeyler ters gidiyor demektir. Yoga zıtlıkların arasında dengede kalmayı araştırmaktır. Bunları ders notlarına bakmadan yazıyorum, belki bambaşka bir şey söylemiştir de benim aklımda bunları uyandırmıştır; zan altında bırakmayayım kendisini.

Bir süredir (son on yıl mesela?) ben sürekli koşturuyorum. Derse, dersten uçuşa, uçuştan eve… Evde de işleri birbiri ardına ekliyorum hep. Aman derli toplu olsun, aman yemek de yapayım, aman iki gün sonraya bu lazım olur hazır edeyim, aman şu, aman bu… Yani aslında aman ben durmayayım, dinlenmeyeyim de ne yaparsam yapayım. Daha evvel de yazmıştım; zihin için bedeni feda etmek diye. Kafam rahat etsin diye bedenimi sürekli işlere koşmaktan bahsettiğim o yazı da bu yazıya gebeymiş demek ki.

Geçen yeni aydan sonra öyle çok çalışmam gerekti ki sistemim çökmeye başladı sanki. Şükür hasta falan olmadım ama olmayacak yerlerde ağrılar başladı, duygusal durumum İstanbul'un efsanevi tayfununa tutulmuştan beter. Gönlümce yoga yapacak zamanım olmadı ya olsaydı da halim yoktu be sanghamu. Bu bir haftalık süreçte belki iki ya da üç sabah yine de erken kalkıp elimden geleni yaptım. Bu da ayrı bir meydan okuyuş tabi. Sen içinin gittiği bir kurstan yeni çık, bir sürü şeyi yapmayı, fiziksel olarak güçlenmeyi hayal et üzerine böylesi bir fiziksel çöküş yaşa…

Çareyi yeni ay kararlarımı revizyona sokmakta buldum sanghacığım. Bu ay döngüsünün geri kalanında ve bu gün adım attığımız sayın Agustus'un ayının 31 günü boyunca ben dengede olmayı ve bedenimin iyileşmesini, gücüme kavuşmayı deneyimlemek istiyorum. Bu niyetimi merkezimde bir mum gibi yakıp her yaptığımı bu mumun ışığında yapmayı denemeyi bekliyorum kendimden.

Bu sabah erken uyanmadım ama geç diye de kaytarmdan ikinci prelüdün büyük bir kısmını yaptım. Tekrarlarla, hissederek. Yormadan ama tembelliğe de kaçmadan. Asanalardan sonra da oturdum uzunca. Bir yerde gözlerim kendiliklerinden açıldılar. Öyle olunca zorlamadım kalktım artık.Burçe gibi ben de sizlerden ses duymaya alışmışım. Yokluğunuzu hissediyorum.  Ben ses edeyim de belki siz de edersiniz diye oturdum bunu yazdım şimdi. Ay gökyüzünde hala büyümekteyken; ben de büyüyorum onunla. Herşeyin bir vakti olduğunu kabul ederek, herşeyin bir vakti olmasına izin vererek…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder